4 Eylül 2011 Pazar

Paperclips.


Seçmek zor oldu, fakat bu albümden tek bir şarkıyı size önerebilecek olsam, her ne kadar geride kalanlara haksızlık ettiğimi bilsem de, bu Paperclips olurdu sanırım.

Şuradan hemencecik dinleyebilirsiniz.

Paperclips.
, melody
Hold together all these memories
Memories
Memories
I don't wanna think at all

I don't wanna be like you anymore
I don't wanna see your face at my door
And I'll never leave like you, that's for sure
I don't wanna be like you anymore, anymore, anymore

Take a trip, down memory lane
You will never wanna go again
Take your leave
Take your leave
I don't wanna sing at all

I don't wanna be like you anymore
I don't wanna see your face at my door
And I'll never leave like you, that's for sure
I don't want to live like you anymore, anymore, anymore

Ever talk, decide out
We get by, we'll get by
And I won't take this
No more sadness, no, no

Paperclips, memories
Hold together all these melodies
Melodies
Melodies
I don't want to sing at all

I don't want to be like you anymore
I don't want to see your face at my door
And I'll never leave like you, that's for sure
I don't want to live like you anymore, anymore, anymore


-Travis, 12 Memories.

Travis - 12 Memories


İlk albüm yazısını ne üzerine yazsam diye epey bir düşündüm. Yazdım yazdım, sildim. En son yıllardır üzerimde çok emeği bulunan Travis'te karar kıldım.

Albümler vardır. Bazıları güzeldir, bazıları değil. Güzel albümler vardır, bazılarını birkaç hafta/ay dinlersiniz sonra unutur ya da sıkılırsınız. Bazı güzel albümler ise sanki siz büyüdükçe/yaşlandıkça sizinle beraber şekilden şekile girer, çağrışımdan çağrışıma koşarlar. 12 Memories benim için böyle bir albüm. 7 yıldır düzenli olarak dinliyorum. Hiç aksatmadan.

Bilinçli bir şekilde müzik dinlemeye orta okulda başladım sanırım, yani 11 yaşlarında falan. Öncekiler son derece bilinçsizdi bkz. Yonca Evcimik, Spice Girls, Backstreet Boys vb. Aldığım ilk kasetlerden biri de (yaşlanıyorum, gençlere ben sizin yaşınızdayken kaset dinlerdim diyebiliyorum) 12 Memories idi. Travis'i ise bu kasetten önce, ünlü “Sing” singleları ile tanımıştım. Kliplerini babamla izlemiş, çok sevmiştik.

Travis'e gelecek olursak, ilk kurulduklarından bu yana değiştiler, orası kesin. Ama ben yine de severek dinliyorum. 1990 yılında kurulan İskoç asıllı bu post-Britpop grubunun üyeleri şöyle: Andy Dunlop, Francis Healy, Dougie Payne, Neil Primrose. Grubun adı nereden geliyor diye soracak olursanız, Harry Dean Stanton'ın Paris, Texas adlı filmde canlandırdığı Travis Henderson karakterinden geliyor diyor Wiki. Travis'in bilenler, büyük olasılıkla onları ilk oalrak The Man Who albümleri ile tanımışlardır. Çünkü ilk olarak bu albümle varlıklarından haberdar oldukları söylenebilir. Ardından 2001'de The Invisible Band geldi. Ünlerine ün kattılar denebilir. 12 Memories albümünden sonra The Boy with No Name ve Ode to J. Smith çıktı. Hepsinin arasında benim favorim 12 Memories.

12 Memories Travis'in dördüncü albümü. 2003 yılında çıktı. Her ne kadar ikinci ve üçüncü albümleri kadar ses getirmemiş olsa da sevildi denebilir. Önceki albümler ile kıyaslandığında bu albümün genel olarak çok daha üzgün (kesinlikle bu albüme uyan kelime bu) olduğu söylenebilir. Biraz da politik (bkz. Peace the Fuck Out). Bana göre bir müziğe "iyi müzik" demeden önce sözler çok önemli. Ve Travis bu konuda bana kalırsa çok çok iyi!

Daha önce Travis dinlemediyseniz, kesinlikle dinlemenizi öneririm. Sizi yormaz fakat canınızı nereden yakacağını iyi bilir.

Grubun sitesine şuradan gidebilirsiniz.

Albümdeki şarkıların sözlerine buradan bakabilirsiniz.

Albümün adı 12 Memories fakat toplam şarkı sayısı 11. Neden acaba?

Ne zaman dinlenir: Canınıza tak ettiğinde, sistemden ve getirilerinden nefret ettiğinizde

Yanında ne içilir: Canınıza eden tak'ın ebatına bağlı olarak limon aromalı filtre kahveden başlayıp, alkol dozunu dilediğiniz gibi artırabilirsiniz.

Yanında ne yanir: Elmalı tarçınlı kurabiye (yağmurlu günlerde hep bunu yerim de ben)

Hangi şehrin albümü olurdu?: Yağmurlu bir Aberdeen

Hangi filme soundtrack olurdu?: À la folie... pas du tout

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Bilmeniz gereken bazı gerçekler...


Blogun ilk yazısını yazmadan önce ilerleyen günlerde kimin kaleminden (klavyesinden) bu yazıları okuyacağınızı bilmek istersiniz diye düşündüm. Korkup kaçmak yok ama. Söz mü?

Herhangi bir müzik aleti çal(a)mıyorum.

Nota bilmiyorum. Sol anahtarı sanırım adı, o şeyi çizemiyorum bile.

Sesim kötü. Öyle diyorlar. Ama bu benim duşta hayali milyonlara konser vermemi elbette engellemiyor...

Yerli müzik- Yabancı müzik ayrımı yapmıyorum fakat her mırıltının da müzik olmadığını biliyorum. Ben bile anlayabiliyorum bunu yani. Neyse dürüst olalım, çok nadir yerli müzik dinliyorum. Üzgünüm ama böyle...

Bilmediğim dillerde şarkı dinliyorum ama ne kadar keyif aldığım muamma.

Pek dinlemediğim birkaç tür var bunların arasında öne çıkanlar rap ve böğürtülü metal. Ama çok isterseniz, bi' dinlesen seversin derseniz denerim.

Film müziklerine ayrı bir sevgim var.

Müzik dinleyeceğim zaman İpod'dan dinliyorum, genelde.

Radyo dinlemeyi çok ama çok seviyorum.

Sık sık konserlere gidiyorum. Evet bilet fiyatları bazen çok yüksek ama bazıları gerçekten kaçırılmayacak fırsatlar oluyor.

"Müzik ve Ben" temalı en gizli sırlarımı okudunuz. Umarım arkanıza bakmadan kaçıp, sonsuza kadar bir daha bu bloga uğramamayı düşünmüyorsunuzdur.

En kısa zamanda görüşmek üzere!

Ve bir-ki-üç-dört !


Herkese merhaba,

Bazılarınız beni Okuyan Kedi olarak tanıdı bile. Ocak ayından beri blog sayesinde sürü süper insanla tanıştım, Twitter'ın da bundaki rolünü küçümseyemem, ve ben tüm olan bitenden oldukça da keyif aldım. Demek ki bloglar güzel ve faydalı şeyler.

21 yaşında, yeni mezun ama öğrenci kalmaktan memnun olduğu için yüksek lisansa devam eden biriyim. Kedileri severim, her canım sıkıldığında ya oje sürerim ya da saçlarımı kestiririm (son 4 senedir saçlarım omuz seviyesini geçemedi).

Bugün yaratıcı günümdeyim sanırım. Önce İzleyen Kedi şimdi de burası, yani Dinleyen Kedi pıtır pıtır ortaya saçıldı.

Dinleyen Kedi, müzik üzerine bir blog olacak. Biliyorum, birazcık Güzin Abla blogu gibi oldu adı Dinleyen Kedi olunca ama olsun, çok isterseniz, bir derdiniz sıkıntınız olursa, mail atabileceğinizi biliyorsunuz.

Albümler, Konserler ve müzikle ilgili aklınıza gelebilecek birçok şey yer alır diye düşünüyorum burada. Ben yeni türler, gruplar, sanatçılar keşfettikçe, ilginç yazılar ortaya çıkacaktır. Çıkar tabi.

Şimdi edebiyat, sinema ve müzik konusundaki artık bilgi mi dersiniz, yoksa aşinalık ya da birikim mi bilemiyorum ama o şeyi sıralayacak olursak şöyle:

1. Edebiyat (elbette)
2. Sinema
3. Müzik

Müzik ile olan ilişkimi anlatmaya tek bir anekdot yetecektir. İzmir'de, ki ailem İzmirli çok uzun süredir, tam 3 kuşaktır soyadımızı duyan müzik hocaları bu soyadı taşıyan kişilere ders vermeyi reddediyor. Elbette herkes müziğe yetenekli olamaz. Biz değiliz. Olmuyor yani. 1900'lerde keman ile başlayan, 1950'lerde yerini mandoline bırakan ve 1990'lardaki piyano akımı sonrasında herhangi bir alet çalabilme başarısına erişen yok. Rekor bende. Tam tamına 6 ay piyano dersi aldım, 3 notadan oluşan bir çocuk şarkısı bile çaldım.

Müziğe yeteneğim yok, evet. Fakat iyi bir dinleyicim.

Gerçekten.

Peki Dinleyen Kedi'de neler yer alacak? Elbette ben aklıma estikçe müzikle alakalı her şeye vericem ve eğlenceli olan da o fakat genel hatlarıyla şöyle:

Okuyan Kedi'de kitap yazıları neyse, Dinleyen Kedi'de de albüm incelemeleri o olacak.

Konser haberleri elbette olacak! Gittiklerimden fotoğraflı haberler hazırlamayı planlıyorum.

Klasik müzik severlere müjde! Bu konuda uzman sayılabilecek en yakın arkadaşım bizden yardımlarını esirgemeyecek. Onun engin bilgisinden faydalanıcaz böylelikle.

Dönemler ve akımlar benim ilgimi çok çekiyor. Bu konuda öğrendiklerime "anlaşılır" bir dille yer vermeyi planlıyorum.

Çok sık liste yapan ve bundan çok zevk alan biri olduğumu artık anladınız. Yoğun çalışmalar sonucu hazırladığım her moda uygun playlistler emrinizde olacak.

Ve elbette anketler! Anketsiz bir blog düşünemiyorum bile.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Zaman içinde sizden gelen yorumlarla da iyice yoluna sokarız diye düşünüyorum blogu.

Ay bence çok eğlenceli olucak gibi, sizce?

Yaşasın!